ANDRE GİDE'NİN DAR KAPISI'NDAN NOTLAR


Andre Gide
Andre Gide kimdir? Dar Kapı Romanından Notlar, Roman Tavsiyeleri, Fransız Edebiyatının Ustaları, Ahlakçı Yazarlar, Andre Gide'nin Nobel Alan Kitabı, Kitaplardan Alıntılar, Andre Gide'nin Hayat Hikayesi, Andre Gide'den Notlar





Fransız Edebiyatı’nın ustalarından Andre Gide, 1869’da Paris’te dünyaya gelmiştir. Protestan olan babası Paris Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi hocalarındandır. Annesi ise katolik bir ailenin kızıdır. Yazarın eserlerinde, büyüdüğü aile ortamındaki Katolik-Protestan çekişmeleri sıklıkla yer alır. Babasını henüz 11 yaşındayken kaybeden Gide, ailesindeki kadınların kesif etkisi altında yetişmiştir. Eserleri, genellikle kahramanlarının günlük ya da mektupları etrafında kurgulanmıştır.

1893’te Kuzey Afrika gezisine çıkan yazar, Arap dünyasının değerleriyle tanışmış ve yepyeni ufuklar keşfetmiş olarak Paris’e dönmüştür.

Andre Gide, ilk eseri olan Walter’in Günlükleri‘ni henüz 21 yaşındayken yayımlamıştır. Ancak yazar 1900’lü yıllarda yayımladığı Dar Kapı(1909), Pastoral Senfoni(1919) ve Kalpazanlar(1926) gibi eserleriyle dünya çapında ün kazanmayı başarabilmiştir. Ayrıca Kongo Yolculuğu(1927), Dindiki(1927) ve Çad Dönüşü(1928) adlı kitaplarda yayımladığı gezi yazıları, geniş okuyucu kitlelerine ulaşmıştır.

Gide, dünya edebiyatının en uzun süre günlük tutmuş yazarlarından biridir. Altmış yılı aşkın süre tuttuğu günlüklerinin bir kısmını Journal 1889-1939 (1939) ve Journal 1939-1945 (1949) adıyla yayımlamıştır.

1947 yılında yayımladığı ‘Kadınlar Okulu’ adlı eseriyle Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Andre Gide, 1951 yılında Paris’te ölmüştür.
Yazar, hayatı boyunca kişi hak ve özgürlüklerinin savunucusu olmuş, Fransız edebiyatının en önemli hümanist ve ahlakçı yazarı olarak kabul edilmiştir.
Şimdi Andre Gide’nin en önemli eserlerinden kabul edilen Dar Kapı’dan aldığım notları sizinle paylaşmak istiyorum.

 

Çevirmenin Sunuş Yazısı :

Andre Gide ‘nin Dar Kapı adlı eserini Buket Yılmaz‘ın tercümesinden okudum. Timaş Yayınları’ndan çıkan kitaba Buket Yılmaz tarafından yazılan sunuş yazısını, notlarıma geçmeden önce, aynen kaydetmek isterim:

” Dar kapıdan girmeye çabalayın. Çünkü kişiyi yıkıma götüren kapı büyük ve yol geniştir. Bu kapıdan girenler çoktur. Yaşama götüren kapı ise dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar çok azdır.”     ( Matta- Luk. 13:24 / İncil )
”Yazılış süreci  yaklaşık üç yılda tamamlanan Dar Kapı, ilk defa 1909 yılında yayımlanır. Andre Gide‘nin eleştirmenler tarafından en yaratıcı dönemleri olarak nitelenen süreçte yazdığı ve yayımladığında büyük kitlelere ulaşan ilk romanlarından olan Dar Kapı’da bir gençlik aşkı aracılığıyla erdem ve ilahi aşk kavramları sorgulanır.

Andre Gide, romanda özyaşamöyküsüne göndermeler yaparak , kendi deneyimlerini ve yaşamı anlamlandırma çabalarını gözler önüne serer. Romanın başkarakteri Jerome, tıpkı Gide gibi küçük yaşta önce babasını, daha sonra annesini kaybettikten sonra kendisini, derin saygı ve aşk duygularıyla bağlandığı kuzeni Alissa’ya adamıştır. Alissa ise Gide‘nin henüz on üç yaşındayken aşık olduğunu farkettiği ve evlendiği kuzeni Madeleine‘nin ta kendisidir. Romanda geçen ”Fongeusemare ‘deki ev ” kuzeninin Cuverville’de yaşadığı ve Gide’nin 1895’te Madeleine ile evlenmelerinden 1939‘da Madeleine‘nin ölümüne kadar her yaz birkaç haftasını geçirdiği evin aynısıdır. Romandaki mektuplaşmaların çoğu da genç Andre ve Madeleine’nin yazışmalarından alınmıştır.
Hayatın biricik anlamı olacak kadar derinden duyulan bir aşkın trajediye dönüştüğü  bu romanda asıl sorgulanan, erdeme giden yolun zorluğudur. Erdeme giden yolda, hiç dinmeyen bir sızı gibi insanın içinde varlığını daima hissettiren yalnızlıklar, bekleyişler, ayrılıklardan doğan, tahammülü ise trajediler doğuran çatışmalar yaşanacaktır. Jerome bütün erdemlerini aşkıyla ayakta tutarken, Alissa gerçek erdemin her şeyden arınmış olması gerektiğine inanır.
Yazar, insanı düşünmeye ve kendi hayatını tartmaya iten bu romanıyla, aşk ve aşk yüzünden çekilen acıyı merkeze alarak insan ruhunun en derinlerine inmeyi bir kez daha başarır.
Fedakarlık nedir, insan aşk için nelerden vazgeçer, peki ya ilahi aşk? Saflık için, Tanrı’ya tertemiz geri dönmek için, erdem olarak kabul edilen değerleri korumak için insan bazen kendi hayatını verebilir mi?
Tercihlerini zor olandan yana kullananların yaşadığı iç fırtınaları gözler önüne seren; yazarın çarpıcı üslubuyla okuru silkeleyen  Dar Kapı, unutulmayacak kitaplar arasında yerini alıyor.”


 DAR KAPI'DAN NOTLAR:


(…) İnsanları hayatlarının yalnızca bir anına dayanarak yargılamaktan sakınalım.
( Jerome ile Alissa arasında geçen bir konuşmadan, ilk konuşan Jerome)
(…)
” Eh ,ben de bu sabah seninle evlendiğimi gördüm; öyle güçlü bir rüyaydı ki bizi kimse ayıramayacak, ölümden başka, dedim ona.”
” Ölümün ayırabileceğine inanıyor musun ? ”
”Demek istediğim…”
”Bence tam tersine ölüm yaklaştırır… Evet , bütün  yaşam   boyunca ayri kalmış olanları
yaklaştırır ölüm.”


  • ( Jerome) (…) Ama neden nişanlanalım ki? Sadece birbirimiz için olduğumuzu ve öyle kalacağımızı bilmek yetmez mi? Başkalarının da mı duyması gerekiyor? Eğer bütün hayatımı onunla geçirmek istiyorsam , aşkımı sözler üzerine kurmamın daha güzel olduğunu mu düşünüyorsun? Ben öyle düşünmüyorum. Yeminler benim için aşka hakarettir.Onunla ancak ona güvenmeseydim nişanlanmak isterdim.

  • ( Jerome ) (…) Bana yardım edebilecek herkes benden kaçıyordu. Bana acıdan başka bir şey vermeyen bir tatili daha fazla devam ettirmeden , okulun açılmasından önce Paris’e döndüm. Bakışlarımı Tanrı ‘ya  – gerçek tesellinin ve bütün iyiliklerin ve bütün kusursuz bağışların kaynağı olan yüce varlığa-  çevirdim. Üzüntümü ona sundum. Alissa‘nın  O’na sığındığını düşünüyordum. Onun da dua ettiğini düşünüyordum, onun da dua ettiğini düşünmek dualarımı cesaretlendiriyor , daha da coşturuyordu.

  • ( Alissa ) (…) Ama inan bana : Biz mutlu olmak için doğmamışız. ( Jerome )  Ruh mutluluk yerine neyi tercih edebilir ki !, diye bağırdım büyük bir coşkuyla. Ermişliği, diye öyle alçak bir sesle mırıldandı ki, bunu duymaktan çok tahmin ettim. Bütün mutluluğum kanatlarını açmış gökyüzüne doğru benden uzaklaşıyordu. Ben buna sensiz ulaşamam, dedim ve alnımı dizlerinin üzerine koyarak bir çocuk gibi ağlamaya başladım. Ama üzüntüden değil, aşktan ağlıyordum. Devam ettim : Sensiz olmaz, sensiz olmaz!…

  • (…) Ne önemi var, dedi (Alissa). Her türlü pazarlık kuşkusundan ayrılsın diye belirsiz kalmasını isterim. Tanrı‘ya tutkulu ruh , erdemin içine ancak doğal bir asillikle dalabilir , ödül kazanma umuduyla değil…

  • (Hz. İsa’ ya atfen)  ”Hayatını kurtarmak isteyen onu kaybedecektir.”

  • ( Jerome ) (…) İki gün sonra hem ona hem de kendime kırgın olarak Fongueusemare’den ayrıldım. hala ‘erdem’ diye adlandırdığım şeye karşı belirsiz bir nefret ve kalbimin her zamanki meşguliyetine karşı da kin vardı içimde…

  •  ( Jerome) (…) Bu arada Atina‘daki okul için teklif geldi, hemen gitmeyi kabul ettim. İsteksiz, zevk almadan, ama gidiş fikrine bir kaçışmış gibi gülümseyerek.

  •  ( İncil ‘den )  ‘‘ Kendilerine vaad edileni elde edemediler , Tanrı onları daha iyi şeyler için sakladığından.”

Alissa’nın Günlüğünden ( Kitabın Son Bölümü)


  • Yirmi beşinci yaşıma girdiğim bu 23 Mayıs 188. günü farklı ,hemen hemen yabancı ,hiçbir tanışıklığım olmadığı bu topraklarda ( Aigues-Vıves ) günlük tutmaya başlıyorum, çok hoşlandığım için değil , biraz bana eşlik etsin diye, çünkü belki hayatımda ilk defa yalnız hissediyorum kendimi. Bu toprakların bana anlatacakları hiç şüphesiz Normandiya’nın anlattıklarından ve Fongueusemare‘de hiç yorulmadan dinlediklerimden farklı olmayacak, çünkü Tanrı hiç bir yerde farklı değildir. Ama bu Güney toprağı henüz öğrenmediğim ve şaşkınlıkla dinlediğim bir dili konuşuyor.

  • Şimdi kendi kendime istediğim şeyin mutluluk mu, yoksa daha çok mutluluğa giden yol mu olduğunu soruyorum. Oh Tanrım! Beni çok çabuk erişebileceğim bir mutluluktan koru! Mutluluğumu uzaklaştırmayı, sana kadar götürmeyi öğret.

  • Piyano çalmayı seviyordum çünkü her gün biraz ilerleyebiliyormuşum gibi geliyordu bana. Belki yabancı  dilde bir kitap okumaktan aldığım zevkin sırrı da budur. Herhangi bir dili kendi dilimize tercih ettiğimden ya da hayranlık duyduğum Fransız yazarları yabancılardan aşağı gördüğümden değil elbette. Ama duygunun ve heyecanın izlenmesindeki hafif güçlük , belki bunu yenmekten ve her seferinde biraz daha iyi yenmekten duyulan bilinçsiz gurur zihnin zevkine bilmem hangi ruh hoşnutluğunu ekliyor, bundan vazgeçemezmişim gibi geliyor bana. Ne kadar mutlu olursa olsun , ilerleme olmayan hiçbir durumu kabul edemem. İlahi mutluluğu Tanrı ‘da erime olarak değil sonsuz, hep devam eden bir yakınlaşma olarak hayal ediyorum kafamda…Ve eğer bir sözcük üzerinde oynamaktan korkmasaydım, ilerleyici olmayan bir mutluluğu hiç önemsemezdim.

  • Hayır, Jerome, hayır erdemimizin ulaşmaya çabaladığı şey gelecekteki ödül değil: Aşkımızın aradığı şey, gelecekte alacağımız ödül değil. İyi doğmuş bir ruh için üzüntüsünün karşılığında ödül alma fikri kırıcıdır. Onun için erdem süs değildir: Hayır, güzelliğinin biçimidir.

  • Bu sabah La Bruyere ‘den şunları okudum : ‘ Yaşam boyunca bazen bizden saklanan öyle değerli zevkler vardır ki, öyle tatlı verilmiş sözler vardır ki ,bunların bize bağışlanmasını en azından dilemek  bile çok doğaldır: Ancak erdem yoluyla bunlardan vazgeçildiğini bilmekle geride bırakılabilir bu büyük çekicilik.’

  • Yazık! Şimdi çok daha iyi anlıyorum : Tanrı ve onun arasında benden başka bir engel yok. Bana söylediği gibi , bana olan aşkı ilk önceleri onu Tanrı’ya doğru eğmişti. Şimdi bu aşk onu engelliyor, benim yüzümden gecikiyor, beni tercih ediyor ve ben erdemde daha ileriye gitmesinden onu alıkoyan bir idol haline dönüşüyorum. İkimizden birinin buna ulaşması gerekiyor ve zayıf kalbimin içinde bu aşkın üstesinden gelememenin umutsuzluğuyla, ona beni sevmemeyi öğretme gücü ver bana Tanrım! Öyle ki benimkiler yerine onun çok daha önemli olan değerlerini getireyim sana… Eğer ruhum bugün onu kaybetmekten hıçkırıklara boğulmuşsa, bu onu daha sonra Sen’de bulabilmem için değil mi… Söyle Tanrım! Hangi ruh sana layıktır? O beni sevmekten daha iyi şeyler için doğmadı mı? Eğer benim olacak olsaydı, onu bu kadar sever miydim? Kahramanca sayılabilecek her şey mutluluğun içinde ne kadar küçülüyor!…

  • Tanrım bizi daha iyi şeyler için saklıyor…

  • Tanrım! Biz, Jerome ve ben sana doğru ilerleyebilseydik, birlikte, destekle ve iki hacı gibi yürüyebilseydik hayat denen bu yolu. Birinin ‘yaslan bana dostum eğer yorulduysan’ deyip diğerinin ‘seni yanımda hissetmek yetiyor… ‘ dediği iki hacı. Ama hayır! Bize öğrettiğin yol Tanrım, dar bir yol, iki kişinin yanyana yürüyemeyeceği kadar dar.

  • ‘Sahip olduğun her şeyi sat ve onu yoksullara ver.’  Jerome için bulundurduğum bu kalbi yoksullara vermem gerektiğini anlıyorum. Aynı zamanda ona da bunu yapmayı öğretmiş olmuyor muyum? Tanrım bana bu cesareti ver.

  • Ah! Eğer erdem yolunda ilerleyerek diğerlerine ne mutluluklar vereceğini ve nasıl bir huzura kavuşacağını bilseydin, eminim ki bunun için daha özenle çalışırdın.

  • Pascal ‘ın  tutkulu hıçkırıkları yankılanıyor içimde : ‘Tanrı olmayan hiçbir şey bekleyişimin yerini dolduramaz.’

  • Sanki çok yaşlıymış gibi yorgun ruhum garip bir çocuksuluk saklıyor içinde. Hala odasındaki her şeyi düzenli olmadan ve çıkardığı giysileri güzelce katlayıp baş ucuna koymadan uyuyamayan eskide kalan o küçük kızım ben… Kendimi ölüme böyle hazırlamak isterdim.

  • Yırtmadan önce tekrar okudum günlüğümü. ‘Hissettikleri sıkıntıyı yaymak büyükkalplere yakışmaz.’ Bu güzel sözler sanırım Clotilde de Vaux’undu.

  • ‘Şimdiden mutludur’ diyordu kutsal sözlerin, ‘Tanrı ile ölenler şimdiden mutludur.’

  • Ah Tanrım! Küfre düşmeden sonuna kadar gidebilecek miyim? Yine de kalkabildim yataktan. Bir çocuk gibi diz çöktüm…. Şimdi ölmek isterdim, hemen, yalnız olduğumu bir daha anlamadan önce.

( Jerome ‘ nin Alissa ‘nın ölümünden bir müddet  sonra  ‘ Evlenmek için ne bekliyorsun?’ sorusuna verdiği cevap )
          ” Eğer başka bir kadınla evlenseydim, onu seviyormuş gibi görünebilirdim ancak.”



Yalnız Muhalif / 25 Eylül 2018 


Bu blogdaki yazıları takip etmek için yukarıdaki 'abonieren' butonuna basmanız, e-mailinizi vermeniz ve e-mail adresinize gelecek onay linkini tıklamanız yeterli olacaktır.





Kommentare

Beliebte Posts aus diesem Blog

Tayyip Erdoğan'a Neler Oluyor Böyle?!

MUTLAKA SEYRETMENİZ GEREKEN 12 FİLM

Stefan Zweig Neden İntihar Etti?